Kişinin namazını kazaya bırakması iki vebali gerektiriyor
1-) Borcun oluşması
2-) Borcun oluşumunda herhangi bir şer’i gerekçesi olmadan kasıtlı olarak bunu yapması.
Bu durumda bu insan namazını kaza etmekle borcunu ödemiş olur ancak kasıtlı olarak şer’i bir gerekçesi olmadan (kabul edilir bir mazereti olmadan) namazını kazaya bıraktığı için vebal altındadır, bu vebalden kurtulması için tövbe istiğfara ihtiyaç vardır.
Ömer Nasuh Efendi “İlm-i hal” isimli eserinde der ki; bir insanın namazını kasıtlı olarak kazaya bırakmasından işlemiş olduğu bir günah vardır bu insan kendisi gibi olmayan insanlardan daha fazla Allah’ın rahmetine muhtaçtır. Bir vebal içindedir, bir günah içindedir. Dolayısıyla rahmetin celbine sebebiyyet verecek olan ibadetlere diğerlerinden daha fazla sarılması gerekecektir. Çünkü bir kusuru var o kusurun telafisi gerekecektir. Hem borcunu yap hem de nafilelerden o borcu bıraktığından dolayı Mevla’nın rahmetini kazanmasına vesile kıl.
Şafii mezhebine göre bir insanın kazası (kaza namazı borcu) varsa bu insanın nafile ibadet yapması caiz değildir. Aslında mesele nafile ibadet değildir, kazası olan bir kimsenin asli ihtiyacının dışındaki bütün vakitlerini kaza ile geçirmesi farzır. Vakitlerini kaza namazlarının dışında başka bir şeyle geçirmesi caiz değildir. Velev ki nafile namaz olsun. Oysa Hanefi mezhebine göre böyle değildir. Hanefi mezhebine göre bir insanın kaza borcu varsa bu insan bu kazayı ömrünün sonuna kadar yaptıktan sonra bu vakitlerin tamanını kaza ile geçirme mecburiyyeti yoktur. Yeter ki ölmeden önce borçlarını bitirmiş olsun.