İslam fıkhında özellikle Hanefi mezhebi doğrultusunda baktığımız zaman üç türlü ortaklıktan bahsedilir. Bunlar;
1-) Mülk Şirketi (bir malda iki veya daha fazla kişinin ortaklığı)
2-) Akid Şirketi (iki veya daha fazla kişinin kar elde etmeye yönelik aralarında anlaşarak bir şirket, ortaklık kurmaları)
3-) İbaha Şirketi (kamuya taaluk eden yerlerden istifade etmeye yönelik ortaklık).
Konumuz mülk şirketi değil akid şirketidir. Bu ortaklıkta bazı kere her iki taraf da ortaya sermaye koyar, bazen bir taraf sermaye diğer taraf amelini ortaya koyar. Buna fıkıh dilinde “mudarebe” ortaklığı denir. Şayet her iki taraf da ortaya sermaye koyuyorsa bu durumda Hanefi fıkhına göre ortaklık “müfavaza veyahut inanç” şeklinde iki kısma ayrılır.
Müfavaza her yönüyle (gerek tasarruf gerek sermaye gerek sermayeden elde edilecek olan karın taksiminde ortaklık) vardır. İnanç şirketinde ise eşitlik şart olmayı sermaye ve kar oranları farklı olabilir. Müfavaza şirketinde inanç şirketinden farklı olarak ortaklar birbirlerine kefil olabilir. İnanç şirketinde şirketin yapısında böyle bir kefalet yoktur. Kişi “ben senin kefilinim, sen benim kefilimsin” şeklinde tahsis ederse kefalet devreye girer. Mal sahibi (sermayeyi koyan kişi) normalde şirketin ibtidasında bir çerçeve çizme hakkına sahiptir. Karşı taraf kabul ederse o doğrultuda ortaklıklarına devam ederler. Kabul etmezlerse de ortaklık yapmazlar.
Buradaki kefalet aslında şahsa taaluk ediyor. Bir nevi de şirkete yöneliktir. Bu “bir zarar söz konusu olursa bu zararı ben karşılayacağım” demektir. Oysa “mudarebe (emek ve sermaye)” ortaklığında bir zarar söz konusu olduğu zaman öncelikle taksim edilmiş olan kara yansıtılır. Şayet kar, zararı karşılamayacak olursa o takdirde sermayeye yansıtılacaktır. Örneğin “mal sahibi her halükarda koyduğum sermayeyi tam olarak alırım” derse böyle bir mudarebe ortaklığı caiz olan bir mudarebe ortaklığı olmaz.
Sorumluluğun olmadığı yerde bir kar elde etme söz konusu olur ki bu da Hanefi fıkhınca caiz değildir. Ortağın diğer ortağına kefil olması caizdir ancak bu mudarebe (emek-sermaye ortaklığı) ise emektarın sermaye koyan kimseye kefil olması “parana hiçbir sıkıntı gelmeyeceki, gelse de ben ödeyeceğim” demesi caiz olmaz, mudarebe sistem itibarıyla caiz olmayacak bir konuma intikal etmiş olur. Mudarebe ortaklığında ortaklık yapısına aykırı olacağından böyle bir sorumluluğu üstlenmeniz veya benim böyle bir sorumluluktan kaçmam kesinlikle caiz olmaz. Dolayısıyla yapılacak olan ticari faaliyette bir zarar söz konusu olursa bu zarar önce kara, karın karşılamaması durumunda ise sermayeye yansıtılacaktır.